31 Aralık 2015 Perşembe

kapı.

31 ARALIK 2015'e girdiğim ilk dakikalar.. bir ağlamışım varya, uff..

aylardır yazamadığım, yazmak için yüzlerce kez girip yarım yamalak bıraktığım tüm blog taslaklarıma yenisi eklemeyeceğim bu sefer.. merhaba yeniden faytonum.. bu defa seninle kapı önüne çıktığımız yolculuğumuzu yazacağım..

son aylar bir ayrı duygusallıyım.. gerginim.. Çünkü Ayşe'nin çıktığı tatil artık bitiyor.. çünkü artık nefret ettiğim o Kıbrıs seferimin son zamanlarındayım.. aslında kurtulduğum için sevinçliyim.. ama böyle biraz da... yok tanımlayamayacağım.. ağlayacağım sadece..

öncelikle nevi şahsına münhasır kapımı tanıştırayım;
tam da bu an.
30 Aralık 2015 akşamı..
Evim.. Benim evimm.. ilk evim.. sadece bana ait olan mabetim.. senelerim.. tam 4 senemi doldurduğum minik yuvam.. Sallakoğlu 2'nin en birincisi.. kapı numarası bile en çok 1 olan.. iç yüzü uğurböcüklü beyazım.. nasıl seviyorum seni, uff, iyi bilirsin.. nasıl bağlıyım sana onu da bilirsin.. canım çiçekli balkon cafem..

hadi yeni yıl dedim. hadi dedim bi kapımın dış yüzü de gülsün. zil butonum bile süslüyken kapım nasıl süssüz kalsın dedim. sıvadım kolları 2016 temalı kapı süsü hazırladım saatlerce heyecanlı tatlı. gittim apartman kapısı yeni değiştiğinden oradaki çivilerden aşırdım.. geldim daldım kapıya çat çut. takıverdim 2016 temalıyı.. derken kalakaldım zank diye öyle.. kapı bana ben kapı'ya.. 2016 yazıyor.. 2015 bitiyor.. bu son.. 4 sene..
Allah tutamıyorum kendimi.. bir baktım açıvermişim vanaları sağdan soldan.. baktım susmuyorum, çektim sandalyeyi kapı önüne.. aldım kapımı karşıma.. ulan dedim, senelerdir şu evin konuşmadığım yanı kalmadı diye düşünüyordum da bir sen kalmışsınya be kardeşim dedim.. yok dedi. çok konuştuk, hatta hep tartıştık, ama hiç dertleşmedik dedi. haklıydı.. anahtarımı içeride unutuğumda tekme tokat daldığım oldu kendisine, ya da tam önüne geldiğimde sol kulvardan atağa kalkan sidik torbam eşliğinde anahtarı kendisine takamadığımda da sövdüğüm olmuştu.. ah deli kafam.. affet dedim.. tabi karşısında salya sümük ağlarken dayanamadı, affetti.. sağına bak dedi bana.. çevirdim kafamı 5 basamaklık merdivenime.. geldi dolu dolu bir ağlama daha iyi mi?! tam kaportayı toplayayım derken;
- ne görüyorsun, dedi.
ağzına tüküreyim senin dedim, bastım haykırmalı ağlamayı.. çok koymuştu sol şuracığıma.. neler görmüyordum ki.. 4 sene ulan bu. 4, dört! 4 sene boyunca ne çok çalınmıştı o kapı.. o kapı kimleri ağırlamış kimleri uğurlamıştı.. kimlere sarılmış, kimleri beklemiş, ne konuşmalara ne kahkahalara ne bakışlara şahit olmuştu o kapı.. dostumu da tanımıştı, ama daha çok dost sandığımı da.. aşk bildiğimle de tanışmıştı, kurmaya dahi korktuğum hayallerimi kıranlarla da..
komşu çocukları minik veletlerle de az uğraşmamıştı..
kaç kez somurtuk karşısına geçtim acaba? ya da kaç defa salak salak sırıtırken.. kaç bin kere yolculamıştı acaba beni? uzun ayrı kalacağımız zamanlarda kaç defa birbirimizi Allah'a emanet etmiştik.. (aramızda konuştuğumuz daha özel ayrıntılarımıza girmeyeceğim)
ah benim canım.. biz ne ara seninle 2016'ya geldik.. bu seninle geçireceğim nasıl son 2015 böyle..

...derken;
bi yandan diyorum lan inşallah binaya kimse gelmez ya da gitmez.. düşünsene; bi deli, çekmiş sandalyeyi kapının karşısına kapısıyla konuşuyor, ağlıyor filan.. üstelik bir de giriş katında.. üstelik 45 dakika sürmüş.. üstelik gözler şişmiş, hırkanın kolu sünmüş..
düşünüyorum da, yıl bitiyor son yaklaşıyor diye böyle olmuşsam; günümüz dolduğunda bana ait olacağın o son kez çekip kilitleyeceğim de seni nasıl olacağım ben?!
acaba yarın Mete abi'nin yanına gidip evi bana sar götüreceğim desem ne der?! bu ev benimm, benim herbir şeyim oldu ki.
daha eşya'nın e'sini bile toplamadan bu duygular ne böyle.. ah ulan kapı.. neler yaptın bana böyle..

dipnot:
yazmaya başlamadan; soundtrack olarak spotify'a "kapı" yazdım. (nasıl yaratıcıyım ama)
bi kere bile açıp dinlemediğim Bengü çıktı karşıma.. böyle 90'lar tadında esintiler.. düz mantığım nasıl işlemişse artık sözler cuk diye oturdu, sanki birtanecik kapım bana söylüyor..(gülme be ciddiyim) yahu, göz pınarımı kuruttu imansız. sabah 6:30 oldu, 4 saattir aralıksız dinliyorum. yok mu lan jilet filan getirin bana..



dipnot 2:
utanmasam ergen kızlar gibi sözlerini filan yazıcam şimdi. (gülmesenize ya.)
Bengü abla, bunca sene ayıp etmişim sana. çok özür.


canım kapım.. en bi çok seni seviyorum..
dur arka profilden de çekicem seni;
açma kapıda yalnızlık böylesi haksızlık.. ahahahaksjdsk
( ve özüne geri dönerek bitirir.. )


dilerim 2016  sadece kalbi temiz olanların gönlündeki güzel dilekleri verir.. mutluluk gözyaşları döktürür.. 1 yıl daha eksildik..
Mutlu yıllar..

16 Haziran 2015 Salı

Tefek derler bizim orda

Asma yaprağı vakti bu aralar. Asma yaprağına bizim oralarda "Tefek" derler. e baktım üzümler büyümeye döndü, kartlaşmadan toplamak lazım deyip aldım kankamı yanıma, tabi önce kankamı tanıştırayım sizinle;
 


 bu fıstığın ismi Berfin. kendisi 8 yaşına girdi. ilk tandığımda 4 yaşının sonlarındaydı. gomşum Songül ablamın beybisi. bi de bunun bir üstü var Berke, o şu sıralar 10 yaşına girdiği için artık benimle gezmiyor, büyüdüya kereta internet cafelerde oyun peşinde. bu yavru ceylanları gördükçe 90lar geliyor gözüme. Berfin benim için çok kıymetli. Berke de öyle. ama Berfin bi ayrı ahah. küçüklüğümün aynısı. fırlamalık, inatlık, o çerçer çene, yaramazlık ve çirozluk tabii ki. :) bi de böyle elime büyüdü gibi bir şey, dayanamıyorum ona. Bu adadan ayrılacağım o gün gelince en çok üzüleceğim 2 şeyden birisi onlardan ayrılmaktan, diğeri de evimden ayrılmak tabii ki. yahu okumayı yazmayı söktükten sonra onunla mektup arkadaşı olduk, nasıl bırakayım bunu ben. uf dur ağlamayacağım. 

neyse , o konulara çok dalmayalım özümüze dönelim. kankamı da aldım, beraber asma toplamaya çıktık. Berfin ilk önce durumu biraz garipse de, anlatınca büyük bir aydınlanma geçirip kahkahalar attı, sonrasında da bulduğu bütün geniş yaprakları ve sardunya yarpaklarını toplayıp getirdi, "baak, bunlar kokuluu dolmalar mis kokacak " nidalarıyla yanıma koştu. işte bu sırada ben aydınlanma yaşayamayıp bastım kahkahayı. olm valla yerim bu çocuğu ya. az biraz yanaklarından yedim de zaten. tabi o kopardığı yaprakları ziyan etmedik, oluşturduğum balkon atölyemde daha sonra etkinlik yaparak değerlendirdik. ona da daha sonra değineceğim. 


Öncelikle topladığımız tefekleri suda güzelce yıkayıp tozlarından arındırıyoruz, sonrasında da kaynar suda renkleri dönünceye kadar 3-4 dakika haşlıyoruz ve hemen soğuk suya alıyoruz. neden soğuk suya koyuyoruz, çünkü mis kokulu yapraklarımızın sıcaklığıyla erimemesi için.

part 2

part 1
 












 ve sonrasında kullanacağımız kadarını ayırıp geri kalanını buzlukta saklayacak isek, suyunu iyice sıkıp buzdolabı poşetine havasını alarak presleyip bağlayıp koyuyoruz. ve başlıyoruz iç hazırlamaya. tarif yazarken ne yazık ki ölçek vereyemeyeceğim, çünkü genelde tahıl işlerinde ölçek işiyle aram hiç iyi değil, hep göz kararı yapmaya alışmış olduğumdan siz de ne kadar saracaksanız ona göre ayarlayın derim. :) 

malzemelerimiz;
1 baş soğan, pirinç, karabiber, pulbiber, nane, azıcık(1çay kaşığı) şeker, tuz, maydanoz

part 3
soğanımızı ince ince kesip kavuruyoruz, içerisine baharatlarımızı azıcık şekerimizi ekleyip hemen yıkanmış pirinçlerimizi ekliyoruz ve birazcık kavuruyoruz. sonrasında üzeri hizasında sıcak suyumuzu koyup kapağımızı kapatıp demlenmeye bırakıyoruz. demlendikten sonra altını kapatıp, ince ince kestiğimiz maydanozları içerisine ekleyip karıştırıp iç'imizi hazır kıvama getiriyoruz. yalnız ben balkonumda maydanoz ve nane yetiştirdiğim için maydanozun içerisine taze nane de ekledim. evet hazırlık aşamamız bu kadarcık, artık geri kalan sizin hünerli parmaklarınızda, sarmaya başlayabilirsiniz. 



sabırla sardığınız dolmaları tencerenize inci gibi dizmeden önce bir şey önereceğim; tenceremizin en alt kısmını 1 sıra tefekle döşeyin. böylece dibini tutma ihtimalini sıfıra indirgeyeceksiniz. dizdikten sonra da dolmalarımızın üstünü kapatıp baskılayacak büyüklükte bir tabak koyup, tabak seviyesine kadar sıcak suyumuzu ekleyip altı kısık ateşte demlenmesini bekliyoruz, ve sonrasında afiyetle yiyoruz. Ben daha taze toplanmış Tefekten yaptığım için ekşisi fazlasıyla vardı ve limon kullanmadım. ama ben ekşiyi çok acayipli süperli seviyorum diyorsanız, zevkinize güvenip kesinlikle ekleyin derim. ekşi iyidir. :))

sevgiler, öperler..

biraz mabet

çok sevgili caney faytonum. bu sefer arayı epey açtığımın farkındayım. en son eylülmüş. diğer blogları da kontrol ettim harbiden eylülmüş. çok olmuş. ara ara düşündüm aslında yazmayı da, hatta birkaç tane de taslaklarım oluşmuş kalmış öyle, arayı açtıkya bi kere nereden başlayıp yazsam bilemediğimden bunlar hep.
şimdi buraya hayat garmaşası uff çok şeyler oldu gibi absürt şeyler yazmayacağımı sen de biliyorsun. sen zaten faytonumsun, hep benimlesin kıps deyip göğnünü alayım bi gıdıdan sıkayım beybim.
heh,
o yüzden direk konuya girip yaptıklarımdan biraz bahsedeyim;

sağlıklı yaşam keçiliğimi kış ayı boyunca oh kıç göbek yay osmanla değiştirdim. osman kankam oldu. beraber yağlı cipsler, sonsuzluk makarnaları ve dürümlerle coşturdum, gittim çutlaklarla partiler yaptım, çıtır kanatlarla halaya durdum. e noldu? hiçbir şey, kilo alamadığı için şanslı olan şu gıcık kızlardanım çünkü. çok güzel oldu çok iyi güzel oldu. ama bahar geldi yaz geldi derken yine döneledik , havalardan faydalanmaya başladık. yürüyüşler koşular is coming anlayacağın.

bahar deyince,
bahar gelirse bu kız ne yapar? bohçasını kurcalar ve tabii ki balkon tarlasını çıkarır :)))
Sallakoğlu 2 yine her bahar gibi, çiçek balkonla doldu. adı da "Çiçekli Balkon Cafe" oldu.
karşınızda mabetim;
Çiçekli Balkon Cafe :)


bu da "Hıdırellez" günümüzden kalanlar;


 Hıdırellez için düşüncelerimi instagram postumdan araklayıp buraya yapıştırıyorum;

" Şunu bilmemkaç kere paylaş, bilmemkaç kere tependen çevir 3 kere zıpla dileğin gerçekleşecek işlerine, ha bi de astrofişkoloji işlerine hiiç inanamadım gitti, ama HIDIRELLEZ 'e çocukluğumdan beri inanılmaz bir inanç var. Çünkü çiçek, çünkü mis koku, çünkü bahar, çünkü Hıdır Baba :)) ya gerçekten de muhteşem bir şey değil mi bu? muhteşem tabiyy ki diyeceksiniz burada shshsj. bak aklımı kaçırtabilecek kadar mutluluğumun sebebidir bir çiçekler bir de kuşlar. çünkü hayat kısa. tabi size belki amaan amma genel düşünüyo diyebilirsiniz ama aslında tanıyan çoğunuz bilir ivit odunumdur ivit :)) ama şunları gördükçe ay yareppim bir şeyler oluyor bana. bak konuyu nerelere getirdim; neyse, şey diyecektim. geçen sene hariç her sene çizerim toprağa koyarım çıkartır denize atarım ve inanın o dileklerin 4/5'i olur (küsürlü vereyim de değil be du dalga geçme) yahu yeminlen oluyor. Çünkü benim canım Allahçım'a elçisi mis koku eşliğinde daha hızlı ulaştırıyor o dilekleri.. ateş mateş atlama huyum yok, ama denk gelirsem atlamadan da geçtiğim de yoktur tabi. :)) Ya bi onu bunu geçin de, gidin güzel ülkenin her yerinde kutlanılan güzel bayram gelişini kutlayın. bıkbık siyasi yöne çevirip bulaştırmayın, valla Hıdır hınzırlar. :)) Hıdırellez başlıyor.. bugün ve yarın iyi ki var.. hadi ben kese astım gül dalına, sevgiler, mis kokular.. Ya Allah, Ya Hızır, Ya İlyas.. tüm dileklerimiz kabul olsun.. "

sevgiler, öperler..

8 Eylül 2014 Pazartesi

milföy değil miflöy, yok miflöy değil milföy.

oldum olası miflöye milföy diyemedim. çünkü neden çünkü miflöy demeyi daha çok seviyoree :)) bak sen de söyle hoşuna gidicek; miiff lööy..

sağlıklı yaşam çizgimden son haftalarda birazcık uzaklaştım, ama çok değil. yine devam.. sebebi de pis sınavlar, projeler. onlar biraz meşgul etmekte haliyle.. 10 güne fırlıyorum Ordu'ya beklesin bol oksijen beklesin mis dolu koşular.. beklesin bulucam diye gezmediğim yer kalmayan yeşilliklerim..

bugün ki sebebi ziyaretim söylerken eğlendiğim ve komikli dalga konusu olduğum miiflööyy.. :))
hep süpersonikli smoothie efenime söyleyeyim yeşil yemekler tarifleri olacak değil ya, bu defa azıcık ucundan hamur işine giriştim ince uzun mutfağımda.. farkettim ki 3 aydır hamur işli hiçbir şey yapmamışım meğersem (evet evet bende kendime inanamadım faytonum)
öeh dedim, misafirim de var gelecek bahanem hazır. :) açtım difrizi çıkarttım miflöycüklerimi. ne yapmalı ne yapmalı? hadi içine sucuk-fırın ihi düz mantık tiplerini sevmediğim için çalıştır saksıyı pofuduk kafa dedim sıvadım kolları ve ince bir dedektif titizliğinde açtım soundtrackımı;


çektim kuşağımdan bandanamı, giyindim zırhımdan mutfak önlüğümü; açılın ulan pehlivanlar dedim yağladım bileklerime kadar ellerimi; eeeytt bile dedim. tabi bu sırada Sena da ben de olduğu için "vah bacım kafayı hamur yapıp yemiş" acımasyonuyla izledi beni. olsun. sonra yedi parmaklarını !!! yiyecek tabi lan, 37. kuşaktan soylu mutfakos maharetlikoslu has odabaşısı kendisi olan sultanlar birincisiliyim sonra böyle efenime söyleyeyim şekerimsili ballılı çok iyi kalpliliaskdjkjd.. dur dur coştum bak bağlayamadık tanımlamayı.. ahahah.. neyse,

bıçağımın ucunu bileğleyip sağ kolumu havaya dikerek mutfak penceresine doğru yönelip bağırdım;

yüce mutfaaklar hükümetiii !! ilk hedefimiz; milföy hamurundan su böreği yapmak !! ileriiiii !!! pilavdan dönenin kaşığı kırılsın, yolundan dönenin yemek yaparken ocakta tüpü bitsin, ya allah bissmi... ahahaha..

tamam hadi kısa kesip tarif veriyorum hemen;

  • yarım paket kelebekli makarna
  • 3 adet yumurta
  • şöyle göz kararı yarım kalıp beyaz peynir
  • şöyle göz kararı sevme aşamanıza göre yoğunlaşacak maydanoz
  • cillop gibi gayet hazır market süt kreması
  • tereyağ
  • ve assolistimiz ; MİFLÖY :)) (10 kare parça kullandım ben, tepsinize göre değişir ciğerim)
  • ha bir de düz bir kavanoz (ben oklavamı kaybetmişim de :))) )


kızlar hazırlanışı yapılışı çok basit, bir su böreği gibi uğraştırmıyor saatlerce. ve tadı da oldukça lezzetli. ama tabii ki anneannelerimiz ve babaannelerimiz su böreklerinin ucundan geçemez o ayrı.

ilk öncelikle makarnamızı kaynatıyoruz. normal bir makarna pişirme süresinden birazcık daha fazla bekletiyoruz. biraz fazla haşlıyoruz evet. sonra alıyoruz sudan geçirip soğumaya bırakıyoruz. bu sırada iyice çözülmüş olan milföylerimizi merdane ve oklavanız varsa onunla, yoksa ya da benim gibi kaybetmişseniz mutfakta çareler asla tükenmez mantığıyla düz bir kavanozla genişleterek açıyoruz.. ve tepsimizde birleştiriyoruz..
daha sonra başka bir kapta 3 yumurtamızı kırıp 3. yumurtamızın sarısını küçük bir tabakta saklıyoruz, çünkü en son üzerine süreceğiz. yumurtalarımızı çırpıp üzerine kremamızı ekliyoruz çırpmaya devam.. daha sonrasında pinçik pinçik ettiğimiz beyaz peynirimizi ve maydanozumuzu ekleyip hoppa cukka makarnamızla birleştiriyoruz.. ve bu iç harcımızı tepside taban oluştuğumuz milföyün üzerine yerleştiriyoruz,
bkz:






eve akabinde kavanozla açmaya devam ettiğimiz diğer milföyleri üzerinde kapatıyoruz;

ve üzerine sapıssarı yumurtamızı sürerek güneş doğduruyoruz;


sonra 190 dereceye ayarladığımız fırına ateşliyoruz.. üzeri kızarıncaya kadar pişiyoruz.. ve yepparaa;


     sonrasında dilediğiniz gibi keserek servis yapıp sofranızı coşturuyorsunuz; 





savaşı kazandığımıza göre son bir şey;
yaşasın Seferoğulları... :))

hadi benden sevgiler, size de afiyetler..
öperler kızlar..

13 Ağustos 2014 Çarşamba

temel reis smoothie'si

geçtiğimiz hafta içi tarifini vereceğim smoothiemize abone oldum. sabah akşam, koşmaya çıkmadan yahut koşu sonrasında fazlasıyla keyif verici bir şey.
yeşil olan her şey biliyorsunuz ki tamamen detox'a giriyor. green smoothie'nin aşkı da nesillerden nesillere dillere destan yazdırıyor.. dil derken bildiğimiz dil lan. tamam tamam iğrenç esprilere yer yok.

biliyorsunuz ki ıspanakta hangi harften isterseniz olmayan vitamin yok. vücudda iyi gelmeyen yer de yok. size şimdi tutup da bilmişlik taslamaya kalkıp yok ıspanak şöyle faydalı yok böyle süperli gibi açıklama yapmayacağım. biz ıspanağın ne denli muhteşem bir şey olduğunu Temel Reis'ten öğrenmiş nesiliz, o yüzden diyorum ki o teneke konserveden açıyordu biz de gelin cam konserveden taze taze açıp içelim. çılgın güçlü olalım..


Nazdrovya canlar..
tarifimiz acayip kolaylı basit;


  • 1 kase ıspanak
  • 1 limon
  • 1 muz
  • ve göz kararı kıvamını nasıl olsun istiyorsanız birazcık da buz gibi su. 
bu kadar.

isterseniz, ıspanağın yanına marul da koyabilirsiniz. ben sadece ıspanağa doymak istediğim için tercihimi böyle kullandım. meyve olarak, armut elma da kullanabilirsiniz. elmaları homini gırtlak bitirdiğimden olmadığı için muz kullandım. tadı da çok lezzetli oldu. ayrıca isterseniz su yerine süt koyabilirsiniz -ki daha faydalı olacaktır, ben sütle nanemollayım aramız ne yazık ki 23 senedir bozuk. bu yüzden sürekli su yazıyorum, yadırgamayın. ama söz ben de bir kereliğine sütle deneyeceğim.
afiyetcikler ola.


stad ve başucu içeceği


sabah koşuları akşam koşuları derken her defasında daha da ileriye koşabileceğimi görmeye başladığımda garip bir heyecan kaplıyor içimi. runkeeper'da güzel yardımcı oluyor. tabi benim telefon turbolu nitrolu araba nasıl yakıyorsa öyle şarjı içtiği için 3 tür çat yarıda ölüyo kapanıyor, hesaplar yarıda kalıyor :)) depoyu fulleyip çıkmak lazım yola. güneşi kullanın, doğduğu andaki verdiği enerji hiçbir yerde yok. doğuşunda koşarken pozitif yaklaşabiliyorken, batışında melankolik müziklere bağlayabiliyorsunuz. öyle de bir güneş işte.


gülseren göleti sazlık manzarası :)



neyse konuyu dağıtmayalım da; bu temel reis smoothie'si bir harika dostum. koşudan sonra enerjin bitmiş, yenilenmek istiyorsan anında açıyorsun bir kavanoz sonra o la la.. papaays seylırmeen papaays seey lır meenn..
gerçi çocukluğumdan beri hep Safinaz oldum ben, çiroz çırpı olduğumdan oldu hep bunlar işte. ahaha. ama birazcık da Popeyeslikten zarar gelmez. Kabasakalları nasıl yenicez yoksa. :)




bu haftanın smoothie'sini çantamdan eksik etmiyor, sevgiler sunuyorum.
öperler kızlar..
çavera..

5 dakka..

hey faytonzadem. naaber cınıım? benden de sağlık.

4 kulvardan atağa kalkan sıcaklar eşliğinde sebze meyve bulmaya zorlandığım için biraz can sıkıntısı çektirici bir perşembe günü olan 2. hafta pazar serüvenimi paylaşayayım öncelikle;


yeşillik yok abi.. pazı, maydanoz, marul ,nane var bi.. ıspanağı koca pazarda zar zor yalnızca bir köylüde bulabildim. güneş yakıyormuş büyümüyormuş artık. tabi pazarda tek köylü de olduğu için cüzdanımı soydu resmen adam. :) taze soğan da birkaç bir yerde. bu hafta en çok domatları sevdim. benim kocaman canım allahım yareppim nasıl da güneş gibinler değil mi?
yerim.
yedim.

asıl onu bunu geç,
limon da yok ! var ama kilosu 9 tl. olmaz olsun öyle limon. abim dedim, kıbrıs'ta değil miyiz dedim. bak dedim, bana dedim, şu dedim, tezgaha dedim, kafa dedim, attırma dememle adama kafa göz dalmam bir oldalkjsdalşk. şaka lan hiçbiri olmadı. kilo 9 deyince, usulca 5 tane ince kabuklulardan seçip ihi al ağbi deyip yavaşça uzaklaşıp kayboldum oradan. sebzelerimin içine de limonu koymadım. kızdım çünkü. çünkü neden çünkü, burjuva sayılıyordu onların yanında. sebzelerimi limonun burjuvalığında ezdiremezdim !!! ahaha. (inceden inceye sosyal mesajımı da verdim bak yine.)

bir de bu hafta pazarda(yani aslında geçen hafta oluyor) bir amcamızla tanıştık, kurmuş tezgahı soyacak, şekilli patates yapabileceğimiz, salataları süsleyebileceğimiz ve aynı zamanda zamandan tasarruf edebileceğimiz aletler satıyordu. tezgahın üstü bir sürü sebze ve hepsinin şekli çok can alıcı olduğundan önce 10 dakika hiç üşenmedim o sıcağın altında durdum inceledim. sonra dedim abim, ver ben de deneyeceğim. derken bir baktım ben de pazarcı olmuşum salatalar 5 dakka, kızartmalar 5 dakka diye sesleniyorum pazarseverlere.. olm çok güzeller lan, dayanamadım aldım üç beş parça bir şey. tabi bu sırada İlknur'um da beni videolamış. hadi bi güzellik, şaklabanlığımızı sizinle de paylaşayım siz de iki dalga geçip eğlenin,

enee, aplikasyondan bloga yüklenmiyormuş. o zaman link vereyim panpa;
http://www.magisto.com/album/video/Ky0uB0FSBl0hJisBDmEwCXh5?utm_source=magisto&utm_medium=email&utm_campaign=producer_shared_movie

eveet. artık salatalar kızartmalar 5 dakka benim hayatımda. hoş kızartmayı çıkarttım hayatımdan ama fırında da gayet giderli oluyor. hatta amcamız bir de böyle süperli bir şey hediye etti. takıyosun portakala sıkmaya gerek kalmadan içiyorsun suyunu. yani bardağın portakal oluyor, elin misler gibin portakal kokuyor olm öyle çok kaliteli bir şey değil ama çok süperli manyak güzelli uu beybili bir şey bu.. al bak;


öyle oldu böyle oldu.
bu hafta sana yazmaya geç kaldığım için özür dilerim ve hemen diğer yazıma geçip temel reis smoothie tarifime geçer, öperim.
öperler..



2 Ağustos 2014 Cumartesi

bol meyveli smoothie

benim canım Allah'ım kem gözlerden korusun komşum diye giriyorum konuya. çünkü neden çünkü, blender bozuldu lan !! ahhah.. gittim paraya kıydım blender aldım sırf smoothie yapıcam diye. o ne? ne o? ya bi onu bunu geç de o ne olm? daha 2. kez kullanacağım an içine attım meyveleri bi bastım tık yok, naz yapıyor. derhal gidip Lemar'a diyeceğim ki "beey beeyy bu ne buu" hesap soracağım.
göze geldi göze. gittim bi de cam sağlıklı diye bunu almıştım.

keratamız bu.









blenderın bizi yarı yolda bırakması demek her şey bitmiş demek değildi. ben bu faytona binmişsem, ben bu işi yaparım arkadaş dedim. aldım elime ronduyu, bastım gaza.. tutmayın küçük enişteyi..








hemen bu tamamen meyveden oluşan smoothie'mizin çok da zor olmayan tarifini yazayım;

diğer yazıyı okumuşsanız hatırlıyorsunuzdur difrize birkaç meyve atmıştım, yaz sıcaklarında daha fresh olsun diye. hepsini kullanabileceğim büyüklükte parçalayıp da dondurduğum için kullanırken tane tane pratik oldu.
içerisinde;

  • 1 muz
  • 1 şeftali
  • 1 kayısı
  • 3 parça mango(difriz; kestiğim parçalardan)
  • 3 parça ananas (difriz, kestiğim parçalardan)
  • yaklaşık 8-10 tane kiraz
  • 1 kivi
  • 1 elma
  • 5-6 parça buz 
  • ve göz kararı kıvamı nasıl isterseniz birazcık su

ve sonuç o la laa;

kendisi çok da güzel pek de güzel kahvaltı olabiliyor, ara öğün için de kullanabilirsiniz.


tabi rondoda yaptığım için orginal smoothie olmadı. çünkü blender gibi enzimlerine varıncaya kadar ayırmadı. bebek maması püresinden biraz daha hallice oldu. tadı lezzeti aynı, ama pipetle içmek isterseniz azıcık zorlanabilirsiniz. ben kafaya dikledim gitti. oh mis.. blender işini acilen halletmem lazım.

bu arada bu ilk meyveli smoothie tarifimi 2 güzel blog yazarı cancişlerim olan Yeşim ve Demet'e hedaye ediyorum. ve ekliyorum, senelerdir tanırım bunları, senelerdir nice milyon tane bloglarımız olmuştur. hatunlar İKİ MUTFAK adında blog açmışlar ben daha yeni görüyorum, bence oraya da bir göz atın derim, o kadar güzeller ki ben bayıldım.. özellikle en yakın zamanda Köz Domates Çorbasını deneyeceğim.

haydin afiyetcikler ola..
öperler..

daçmin goş..

palmiye arasından doğan güneşim
Ve 06:30 da uyanmasını başardım !! isteyince uyanılıyormuş olm. ders olsa uyurdum bak kesin ahaha. yok yok daha öyle manda gibi uyumak yok. zaten çok uyumuyorum tek sıkıntım saatlerdi, gece kuşu yerine sabah kuşu olmayı seçiyorum.
böyle serçelerle kuyrukkakanlarla pullu ötleğenlerle ve burada olmayan ama memleketimdeki martılarla aynı saatlerde şakımak istiyorum. baykuş baykuş nereye kadar inci dedem. :)

uyku semelekleri
açtım zabahça gözümü. giydim ayakkabılarımı fırladım sokağa. tabii İlknur'la birlikte.
saat 6:45-7 gibi başlamış olduk. yeşillik alanımız ve koşu parkurumuz olmadığı için o saatte çok da trafik olmadığından asfalt sokakları caddeleri tercih ettik biz. Gülseren Göletinin yanından Sulu Çembere kadar tabanları yağladık. girmediğimiz sokaklara girip keşifler yaptık. çok güzel bir nar ağacından tam nar aşırıyorduk ki, ablanın teki balkonda meğer nöbetteymiş. :) "daha tam olmadı kanmayın öyle durduğuna, ağustosun ortası gibi gelin alın" dedi, gülüştük filan.. gidicez alıcaz sonra mis gibi taptaze.
aşırmaya kalkıştığımız narlar :)


gidişimiz iyi güzel de dönüş sıkıntı oldu. şartlarımız Kıbrıs şartları olduğu için havalar malum cehennem, güneş ise bir tür magma. erken çıktığımızı düşünsek de meğer geç kalmışız onu anladık. çünkü neden çünkü saat 8'e gelirken hem bunaltıyor hem de asfaltta yürüyüp koştuğun için buharlaşma ihtimalin daha da fazlalaşıyor. bu yüzden yarın sabah saatlerimiz 06:00'yı gösterdiğinde yola koyulmayı planlıyoruz. o da olmazsa 5, o da olmazsa 4, o da olmazsa 3.. o bi koşulacak abi. ahahha.

 ben çok sevdim bugünü. iyi geldiğini hissediyorum. asfalt da olsa olsun.



sonra bir ara yürürken koşarken keşif yaparken birden kocaman bir ağaç çıktı önümüze, bayağı büyük olduğu için acayip sağlam gölge yapmıştı girdik altına serinledik. eğer Kıbrıs'ta yaşıyorsanız ve eğer mevsimlerden yaz ise, gölge bulduğunuz yer sizin nimetinizdir. istediğiniz gibi serinleyebilirsiniz, biz de böyle deli dembil serinledik. :) 


bir de bu koca ağacın diğer bir güzel özelliği altına girip uzandığınızda üzerinizde yataya doğru büyümüş bir ağaç görüyorsunuz, sanki hayata yandan bakıyormuşsunuz gibi.. ve üstelik üzerinde kıpkırmızı çiçekleri var.. Karadenizli olduğum için yeşil dedin mi yeri ben de çok ayrı. böyle birkaç dakikalığına memlekette gibi oluyorsunuz. (drııliing uyan!) bu da böyle bir paylaşım oldu, neyse hop toparlayalım.

bir tane de böyle akşam saatlerinde teyzelerin gelip önce çekirdek çitleyip sonra 2 pedal çevirip evine gittiği spor aletlerinden bulunan bir park bulduk. eskimiş bayağı aletleri. kullandıktan sonra elimizde demir kokusu bırakıyor. aslında açıkca güzel gibi bir alana benziyor, keşke demir kokmasaymış.

neyse sonra dönüşe geçtik tabi.. böyle rengarenk begonvillerin arasından geçe geçe geldik eve. ve yaz sporumuzun ilk gününü de böyle tamamlamış olduk.

eve geldiğimiz gibi hünersonik ellercağzımla smoothie yapmaya koyuldum yola. onu da hemen paylaşacağım, ama smoothie için ayrı başlık yaratmak daha mantıklı gibi geliyor.

öperler kızlar. gençler. yaşlılar.

dipnot: bu arada Yeşim'in önerisiyle RunKeeper yükleyeceğim. ona da bir parmak atacağım evet. hell yeah.

yine öperler..
sevgiler.

1 Ağustos 2014 Cuma

hay gays dın dın dınn..

melapaa milyonlarca blogumdan sonuncusu olan yeni ve yayımlamaya karar verdiğim ikinci saygıdeğer bloğum. total bloklarımın hepsine fayton dediğim için bu defa ki fayton gezimiz mutfak, bağ bahçe, organik yaşam ve spora dayalı olacak.. atlarımı bu defa bu yöne sürüyorum, çünkü neden çünkü sağlıklı bir yaşamı kim istemez.. aslında birazcık da bir şeylerle uğraşmam gerekli, ben de uğraşların sağlıklı yanını tercih ettim. hem de plansız hayatıma bir plan ve düzen getirebileceğine inanarak. öğrencilik ağır düzensizlik demek, ya da ben ve çevremdekiler böyle de bir beceriksiziz biz bilemiyorum. :)

neyse heh,
senelerdir voleybol harici spor yapmamış bir insanımdır. şubat ayında düzenlice ilktir ki bir spor salonuna yazıldım tabi kankitolarla. 1 ay sürdü. hatta sürmedi 3 hafta sürdü ahaha. vücud geliştirmek isteyenlerin gitmesi gereken bir yer spor salonları onları anladım. aletlerden iyi faydalanabiliyorsun. fit kalmak isteyenler vücudunu korumak isteyenler (-ki ben bu kategoriyim) havalar baharsa yaz ise mis gibin oksijeni kullanmalılar. o ne lan salona gömülüp olduğun yerde koş kardiyo yap. bir sürü karbondioksit.. ter kokuları.. yeşillik mis gibi alanlar yerine pancar suratlar.. hem zaten asılanı da oluyor, spor yaparak rahatlayacağına aman koşayım da bitsin gidelim diye bakıyorsun (ya da biz spor salonu seçemedik bilemiyorum) salona gelen kızlara gelince, bebişo hepiniz spora para verdim ben para vererek zayıflıyorum zihniyetine sahipsiniz. olduğunuz yerden size zembille inmiyor o. homini de gırtlak pufidi kandil tumba yatak zihniyeti zayıflatmaz ciğertolarım. ha tabi biraz da kaslı çocuk göreyim mantığı var. ;) hayvansı vücutlular açıkcası bana hiç seksi gelmiyor, o ne lan öyle goril gibi adam.. goril olmasın şebek olsun bizim olsun ablası. saodlkassaldk

diyeceğim o ki, kış aylarında spor salonları belki bi nebze katlanılır olabilir. biz de 1 ay sürdü. şimdi diyeceğim şu ki o dönemde salonda tatlı mı tatlı şeker mi şeker bi kız vardı spor hocası adı da İzlem. böyle sağlıklı beslenme üzerine bize fikirler vermişti, acayip tutmuştuk. tabi bi de sauna vardı salonda, onun da etkisi çöpe atılamaz. 2 arkadaşımıza kilo verdirecek 2 arkadaş olan bize de kilo aldırıp ama zayıfmışız gibi gözüktürecekti. boyum 173cm, kilom 54.6 , yağ oranım %22.4 idi şubatta. yani bu olması gereken fit bir vücud demek. bizim amacımız  %20'ye düşürüp kas oranımı arttırmak oldu. voleybolu da bırakalı 3 sene olduğu için vücuddaki kaslar gevşemeye duruyordu hissediyorsun inceden inceye.. nitekim başarmıştık da 1 ay gibi kısa sürede. salonu bıraktığımda 57 kilo ve yağ oranım %20 idi. hem kilo almış hem de zayıflamıştım. yani sıkılaşmıştım. kaslı olmuştum lan ahaha. çok değil ama, böyle bak kasım var diyince aminini minini diye dalga geçebileceğiniz minnak bir kas. ahaha. benim vücudumda kusur bulduğum tek bölge karın bölgesi. ayva göbek severim, ama o Audrey ablamın incecik belini istiyorsam o göbüşler bi gidicek bebişim.

şimdi aylar geçti geldik ağustos'a. yaz okulu için kıbrıs'tayım yeniden. temmuz ayından beri aklımdaydı, planlar yapıyordum. ramazan girdiği için araya bayram sonrasına kaldı. 52 kiloya kadar düştüm ramazan boyunca, istemeden.. dün tartıldım 55 olmuşum. çok sık kilo alıp verdiğim için dişi milletinin korkulu rüyası olan çatlak başlangıçları oluşmaya başladı. lan dedim, noluyo olm dedim. böyle sağlıksızlık bir şey oldum son zamanlarda iyice dedim ve koca teyze gibi cık cık cıkladım. sonra şöyle bir silkelenip dedim ki start vakti bugündür. 3 gündür gün bugündür diyorum gerçi :) ama sabah uyku düzenimi tam ayarlayamadığımdan şeyoldu. bugün biraz daha erken uyandım. yarın daha da erken olacak. böylece güneş doğarken mis gibi Kıbrıs'ın en serin saatinde spor yapabileceğim.

3 senedir pazara gitmesini hep çok sevdim, pazar halkçığı gerçekten bi harika be abim. :) dün de perşembe pazarından misler gibin sebzeler meyveler aldım. vejetaryanmışım gibi doldu dolap ama protenini de eksik koymamalıyım. o çirkin protein tozlarını kullanmayın. çılgın zararlılar, yaşlanınca balon balon kalıyor kullananların vücudları. zayıflamak için bitkisel haplara da girişmeyin, gencecik kızlar ölüyor onların yüzünden.. günde sık sık ve az beslenmezseniz, dayanamıyom saaffeet yiyeceeem derseniz olmaz o iş. öncelik her zaman karar. istiyor musunuz istemiyor musunuz? laflar bahane tatlılar şahane.. :)
ben 3 gündür tamamen organik sağlıklı beslenmeye başladığıma göre yarın sabah spora da başlayabilirim. bu arada blender aldım, artık smoothie'ler benden.. deneme sürüşümü de başarıyla tamamladım. kahvaltılarım hazır. meyvelerim buzlukta..
bu bloğumu da attığım adımları takip edebilmek amaçlı açtım kızlar. (kızlar diyorum, çünkü sanıyorum kız milleti takip eder böyle şeyleri. ama dersen ki bir tek kızlar mı sağlıklı yaşıyor be deli kafa diye, haklısın abim gel kereviz çorbam var içek.) benim gibi düşünenler varsa, onlara yardımcı olabilmeyi ve onlardan da fikir alabilmeyi yeğliyorum.

dipnot: artık ben ben kereviz yiyorum. maydanoz yiyorum. sanıyorum ben yiyebiliyorsam herkes yer bunları.
dipnotedit: bamya yemiyorum ama. bamya ne lan. bamya da yenmez be abi. :)

foto galerimize gelelim şimdi;

perşembe pazarı eve geliş sahnem;
first week;

ama nasıl güzeller..

bu güzeller de smoothie için difrize atılan avokadolarım, ananaslarım,
şeftalilerim, kirazlarım..
























bu güzel de; bol naneli, rokalı, paprikalı, maydanozlu, salatalıklı, marullu, havuçlu, kırmızı + beyaz lahanalı ve sınırsızlık tombalıklı salatamız (tabii ki ilknur'la birlikte);


bu sağlıklı yaşam koşuma pek tontiş ilknur'umu da ekledim. sürekli bık bık kafasını yiyorum. çünkü o da istiyor ama biraz üşengeç. tamam diyor, uyuyor. sonra ben de çıldırıyorum veriyorum kırbacı veriyorum kırbacı.. hell yeah!! neyse o da aşacak bunu. önemli olan karar ve inanç.. gerçekten istiyorsa yapacaktır. o bacaklarına ağırlık yapan kilolardan kurtulacaktır..

sonuçta ne demişler; Go Hard or Go Home beybiligirl..
hayde bre pehlivan.. vira rast gele..
öperler kızlar..

yazımızın sountrackı Joe Cocker emmiden. isminin üzerine bir tık çek, sonra çal keke çal..

başlıkos amigos

tomatos biiber padılcaann.. yeni blog için deneme sürüşü bir ki üç deneme üç ki bir..